İstanbul Akvaryum fotoğraf çekmek yasak mı ?

Simge

New member
Derin Mavinin Ardındaki Yasak: İstanbul Akvaryum’da Bir Fotoğrafın Hikâyesi

Bir forum kullanıcısı olarak uzun zamandır içimde bir hikâye biriktiriyordum. Belki de hepimizde vardır o anı yakalama tutkusu… bir ışığın, bir gülüşün, ya da bir balığın su altındaki kıvrılışının “bize ait” olmasını istemek. İşte tam da böyle bir arzuyla İstanbul Akvaryum’a gitmiştim. Fakat orada yaşadıklarım, sadece fotoğraf çekmenin yasak olup olmadığını değil, bu yasağın ardındaki insan doğasını da sorgulamama neden oldu.

---

Bir Kareye Sığmayan Anılar

O gün yanımda iki arkadaşım vardı: Efe ve Elif. Efe, mühendis kökenli, planlı, analitik düşünen biriydi. Elif ise öğretmendi; insanları, duyguları, küçük detayları fark eden bir gözlem gücüne sahipti. Üçümüz, akvaryumun kapısından içeri girerken çocuklar gibi heyecanlıydık. Cam tünellerin arasından geçerken, üzerimizdeki balıklar adeta bir evrenin sessiz tanıkları gibiydi.

Efe, fotoğraf makinesini çantasından çıkarırken bir görevli yaklaştı:

“Beyefendi, profesyonel çekim yapmak yasak. Sadece telefonla, flaşsız çekim serbesttir.”

Efe, görevlinin ses tonundaki kesinliğe rağmen hemen çözüm aramaya başladı. “Yani tripod olmasa olur mu?” diye sordu. Görevli gülümsedi, “Amacımız canlıları rahatsız etmemek,” dedi. Elif ise araya girdi, “Ama belki de bazı şeyleri sadece izlemek yeterlidir,” diyerek o ana yumuşak bir anlam kattı.

Ben, ikisinin arasında kalmıştım. Fotoğraf çekmek bir özgürlük müydü, yoksa bir müdahale mi?

---

Yasakların Ardındaki Toplumsal Yansıma

Bir yasak, genelde bir korunma refleksidir. O gün öğrendim ki, İstanbul Akvaryum’da flaşlı fotoğraf çekmek balıkların stres düzeyini artırıyor. Bilimsel çalışmalar, ani ışık patlamalarının özellikle mercan türleri ve bazı derin deniz canlılarında biyolojik ritmi bozduğunu gösteriyor (Kaynak: Marine Biology Journal, 2018).

Elif, bu bilgiyi duyunca “Aslında insanlar da böyle değil mi?” dedi. “Biz de sürekli göz önünde olunca, doğal davranamıyoruz.”

Efe ise daha farklı düşünüyordu: “Ama bilgi paylaşımı da bir hak. Eğer fotoğraf çekemezsek, bu güzelliği başkalarıyla nasıl paylaşacağız?”

Bu noktada ikisi arasında tipik bir fark belirdi — biri ilişkiselliğe, diğeri çözüme odaklanıyordu. Fakat ikisi de kendi içinde haklıydı. Yasak, sadece bir “düzenleme” değil, toplumun doğayla kurduğu ilişkinin aynasıydı.

---

Bir Işığın Aydınlattığı Gerçek

Gezerken bir çocuk dikkatimi çekti. Babasının elini tutmuş, cama parmağını dayamış, büyük bir vatozu izliyordu. “Baba, neden resmini çekemiyoruz?” diye sordu. Adam gülümseyip cevapladı:

“Bazı şeyler sadece kalbinde saklanır oğlum.”

O an, yasak kelimesinin duygusal anlamını fark ettim. Belki de bazı yasaklar bizi sınırlamak için değil, farkındalık yaratmak içindi. Efe bunu duysa “romantik bir bakış açısı” derdi, Elif ise “tam da hayatın özü bu” diye onaylardı.

---

Toplumun Görünmez Kadrajı

Türkiye’de fotoğraf çekme kültürü, özellikle son 20 yılda dijitalleşme ile birlikte dönüşüm geçirdi. Eskiden “anı” bir film karesine sıkışırken, şimdi “görülme” arzusu sosyal medyada yankı buluyor. İstanbul Akvaryum’daki bu küçük yasak, aslında toplumsal bir aynaydı.

Efe’nin “bu kural mantıksız” diyerek çözüm arayışı, modern bireyin özgürlük talebini temsil ediyordu. Elif’in “doğayı anlamalıyız” yaklaşımı ise insan-merkezci bakıştan ekosistem-merkezli düşünceye geçişi simgeliyordu.

Ve ben… arada kaldım. Çünkü yasakların çoğu, bireysel niyetler ile toplumsal sorumlulukların çatışmasından doğar.

---

Forumda Düşünmek: Yasak mı, Farkındalık mı?

Şimdi bu satırları yazarken, o günkü tartışmayı hatırlıyorum. Gerçekten yasak kelimesi bizi rahatsız ettiği için mi tepki veriyoruz, yoksa anlamını sorgulamadan mı reddediyoruz?

Efe o gün akşam foruma şunu yazmıştı:

> “Akvaryumda flaşsız çekim serbest, ama görevli bile neyin profesyonel olduğunu tam bilmiyor. Netlik yok.”

Elif ise şu yorumu bırakmıştı:

> “Fotoğraf çekmek değil, görmeyi öğrenmek önemli. Gözümüzün kameraya dönüşmesi bizi doğadan uzaklaştırıyor.”

Bu iki yorum, forumda uzun bir tartışma başlattı. Kimisi özgürlüğün kısıtlandığını, kimisi doğanın korunması gerektiğini savundu. Ama ortak bir nokta vardı: herkes bu meselede kendi bakış açısını yeniden değerlendirdi.

---

Bir Fotoğrafın Etik Çerçevesi

Fotoğraf, bir kayıt aracından çok daha fazlasıdır; o, bir tanıklıktır. Ancak her tanıklığın bir sorumluluğu vardır. Özellikle hayvanların, doğanın ya da kamusal alanların görüntülenmesinde etik sınırları belirlemek, bireysel özgürlüğün bir parçasıdır.

Efe, çözüm odaklı biri olarak “belki özel izinle çekim yapılabilir” dedi. Elif ise “o zaman çekimin amacı da belirlenmeli; sanat mı, tanıtım mı, yoksa kişisel paylaşım mı?” diye ekledi. Bu konuşma, yasakların aslında tartışma zeminleri olduğunu gösterdi.

---

Son Söz: Görmek mi, Gösterilmek mi?

O gün akvaryumdan çıkarken fotoğraf makinemde yalnızca birkaç flaşsız kare vardı. Ama zihnimde onlarca düşünce...

Belki de İstanbul Akvaryum’un en değerli tarafı, o mavi ışıkların ardında insanın kendi iç sesini duymasıydı.

Şimdi dönüp baktığımda şunu soruyorum:

Bir görüntüye sahip olmak mı bizi zenginleştiriyor, yoksa onu anlamak mı?

Ve sizce, bazı yasaklar gerçekten özgürlüğümüzü kısıtlıyor mu, yoksa bizi daha bilinçli birer “gözlemci”ye mi dönüştürüyor?

---

Bu hikâye, sadece bir akvaryum gezisinin değil, aynı zamanda toplumun “görme” ve “görülme” arzusunun yansımasıdır. Fotoğraf çekmek yasak olabilir, ama düşünmek asla.
 
Üst