Kadir
New member
“Edebiyat geçme notu 50 mi?” diye sormakla başlayan trajikomik bir ulusal komedi
Forumdaşlar, itiraf edelim: Bu ülkede edebiyat dersinden geçmek, sadece kitap okumakla değil, öğretmenin ruh hâlini çözmekle de ilgilidir. “Hocam, ben şiiri hissettim ama siz hissetmemişsiniz galiba?” cümlesiyle sınav kâğıdını savunan nesillerdeniz.
Bugün burada hep birlikte şu yakıcı sorunun altını kazıyacağız: Edebiyat geçme notu 50 mi, yoksa vicdanla torpili arasında değişen bir ruh hâli mi?
50 midir, 49.9 olsa da olur mu?
Teorik olarak 50’dir. Pratikte ise “hoca isterse olur” yasası devrededir. Çünkü bazı öğretmenler notu 49’da bırakıp “Biraz da karakterin gelişsin” derken, bazıları “Sen roman gibi çocuksun, geçtin” diyebilir. Yani, edebiyat sadece edebi değil, aynı zamanda dramatik bir alandır.
Forumda tartışma konusu belli: Edebiyat dersinde geçmek bilgiyle mi olur, duyguyla mı?
Bir erkek forumdaş hemen gelir ve der ki:
> “Kardeşim ben stratejik düşündüm, hocanın sevdiği yazarlar kim, hepsini ezberledim. Oğuz Atay’dan alıntı yapınca gözleri doldu, 70 verdi.”
> Bir kadın forumdaş ise şunu ekler:
> “Ben hocayı anladım, onun da içindeki hikâyeyi okudum. Yazılıda kalbini kazandım, 90 geldi.”
Görüyor musunuz? Strateji ve empati… Sınav kâğıdında bile aşk ya da savaş var.
Edebiyat sınavı mı, duygusal dayanıklılık testi mi?
Sorular hep “Yazar ne anlatmak istemiştir?”
E peki yazarın arkadaşı mıyız biz?
Zamanında biri şöyle yazmıştı:
> “Yazar burada hüznü betimlemiştir.”
> Bence yazar sadece çayı bitmişti.
Edebiyat sınavları, metnin arkasındaki anlamı değil, öğretmenin aklındaki cevabı bulma yarışıdır. Bu da bazen loto gibidir. 50 almak, doğru şıkkı işaretlemekten çok “hocanın kalbine dokunmakla” ilgilidir.
Erkek forumdaşların stratejik geçme rehberi
Erkeklerin klasik yaklaşımı bellidir: “Sistemi çöz, duygulanma, plan yap.”
- “Hocanın hangi şairi sevdiğini bul, yazılıya onu yaz.”
- “Paragrafı değil, hocanın ruhunu çöz.”
- “Her cevaba biraz ‘sanat’ kelimesi serpiştir, not artar.”
Bir forumdaş anlatmıştı:
> “Hocam Namık Kemal’i çok seviyordu, ben de ‘Namık Kemal’in vatan aşkı bugünkü gençliğe örnek olmalıdır’ dedim. Hoca gözyaşı döktü, ben 85 aldım.”
Yani bazen yüksek not, bilgiyle değil, duygusal stratejiyle alınır.
Erkek forumdaşların analiz gücü burada parlıyor: Hedef belli, yol mantıklı, sonuç tatlı.
Kadın forumdaşların empatik başarı formülü
Kadın forumdaşlar ise bu konuda ustadır: Metnin ruhunu hisseder, yazarın niyetini koklar, karakterin psikolojisini çözer.
Bir forumdaş şöyle yazmıştı:
> “Sait Faik yalnızdı, çünkü çevresi onu anlamamıştı. Ama ben anladım.”
> Hoca da bunu okuyunca anlamış: “Seninle gurur duydum, 95.”
Kadın forumdaşların farkı, edebiyatı sadece sınav değil, ruh egzersizi olarak görmeleridir. Onlar için geçme notu 50 değil; 50, duygusal minimumdur.
Yani “Hocam, ben bu şiiri hissettim” diyebilen biri zaten geçmiş sayılır.
Sınav değil, tiyatro: Yazılıda rol yapmak sanattır
Bazı öğrenciler yazılıya oyuncu gibi girer.
Kimi “edebiyat savaşçısı” modunda, kimi “romantik şair” kimliğinde.
Birisi her paragrafın sonunda “Sanat toplum içindir.” der; bir diğeri “Sanat sanat içindir.”
Hoca hangisini seviyorsa, işte orada kurtuluş vardır.
Provokatif soru:
> “Gerçekten 50 almak mı zor, yoksa hocanın estetik beğenisini tutturmak mı?”
Çünkü bazen 49 alırsın ama hoca seni sever; bazen 80 alırsın, hoca “ruhsuz yazmışsın” der.
Kader, kalem ve kırmızı kalem üçgeni…
Edebiyatla ilişkimiz: Âşık mı olduk, travma mı yaşadık?
Birçok kişi için edebiyat dersi, ilk “duygusal kırılma” anıdır.
O kadar duygusal yazarsın ki, hoca “konudan sapmışsın” yazar.
Ya da sen gayet düz mantıkla yazarsın, hoca “duygusu eksik” der.
Yani ya fazla hisli olursun ya hissiz… Ortası 50’dir.
Forumdaşlardan biri şöyle yazmıştı:
> “Ben 49 aldım ama hocam ‘Sen potansiyelsin’ dedi. Üç gün ağladım, sonra 70 verdiler.”
> Bu ülkenin eğitim sistemi değil, drama bölümü resmen.
Edebiyat geçme notu 50 değil, 51 olmalı diyenlere selam
Bazı forumdaşlar diyor ki: “50 az, 51 olmalı ki anlamı olsun.”
Aslında bu mantıklı: Çünkü 50, “kıl payı yaşamak” gibi bir şey.
Edebiyatta yaşamak değil, hissetmek önemli. 51 demek, bir duygunun karşılığı.
Ama 49.5 alıp kalmak da var ya… İşte o, “yazarın trajedisini bizzat yaşamak.”
Sonuç: Edebiyat sadece ders değil, hayatın parodisi
Edebiyat geçme notu 50 olabilir ama asıl sınav, hayatın kendisidir.
Şiir gibi bir yazılı yazsan da, sistem sana düz cümleyle “geçemedin” diyebilir.
Yani 50 almak bir sayıdır, ama o sayıya giden yol—dramatik, komik, ironik ve forumluk malzemedir.
Peki siz kaçla geçtiniz, nasıl geçtiniz?
Şimdi sahne sizde forumdaşlar:
- En düşük edebiyat notunuz kaçtı ve hâlâ hatırlıyor musunuz?
- “Yazar burada ne demek istemiş?” sorusuna verdiğiniz en yaratıcı cevabı paylaşır mısınız?
- Hiç “Hocam, ben bunu hissettim” deyip sınavdan geçtiğiniz oldu mu?
- Erkek forumdaşlar: Stratejik plan işe yaradı mı?
- Kadın forumdaşlar: Empatiniz sizi kurtardı mı?
Gelin bu başlıkta edebiyatın gerçek yüzünü, mizahla karışık bir terapiye dönüştürelim.
Belki de edebiyat geçme notu 50 değildir… Belki de hayata geçme notu 50’dir.
Forumdaşlar, itiraf edelim: Bu ülkede edebiyat dersinden geçmek, sadece kitap okumakla değil, öğretmenin ruh hâlini çözmekle de ilgilidir. “Hocam, ben şiiri hissettim ama siz hissetmemişsiniz galiba?” cümlesiyle sınav kâğıdını savunan nesillerdeniz.
Bugün burada hep birlikte şu yakıcı sorunun altını kazıyacağız: Edebiyat geçme notu 50 mi, yoksa vicdanla torpili arasında değişen bir ruh hâli mi?
50 midir, 49.9 olsa da olur mu?
Teorik olarak 50’dir. Pratikte ise “hoca isterse olur” yasası devrededir. Çünkü bazı öğretmenler notu 49’da bırakıp “Biraz da karakterin gelişsin” derken, bazıları “Sen roman gibi çocuksun, geçtin” diyebilir. Yani, edebiyat sadece edebi değil, aynı zamanda dramatik bir alandır.
Forumda tartışma konusu belli: Edebiyat dersinde geçmek bilgiyle mi olur, duyguyla mı?
Bir erkek forumdaş hemen gelir ve der ki:
> “Kardeşim ben stratejik düşündüm, hocanın sevdiği yazarlar kim, hepsini ezberledim. Oğuz Atay’dan alıntı yapınca gözleri doldu, 70 verdi.”
> Bir kadın forumdaş ise şunu ekler:
> “Ben hocayı anladım, onun da içindeki hikâyeyi okudum. Yazılıda kalbini kazandım, 90 geldi.”
Görüyor musunuz? Strateji ve empati… Sınav kâğıdında bile aşk ya da savaş var.
Edebiyat sınavı mı, duygusal dayanıklılık testi mi?
Sorular hep “Yazar ne anlatmak istemiştir?”
E peki yazarın arkadaşı mıyız biz?
Zamanında biri şöyle yazmıştı:
> “Yazar burada hüznü betimlemiştir.”
> Bence yazar sadece çayı bitmişti.
Edebiyat sınavları, metnin arkasındaki anlamı değil, öğretmenin aklındaki cevabı bulma yarışıdır. Bu da bazen loto gibidir. 50 almak, doğru şıkkı işaretlemekten çok “hocanın kalbine dokunmakla” ilgilidir.
Erkek forumdaşların stratejik geçme rehberi
Erkeklerin klasik yaklaşımı bellidir: “Sistemi çöz, duygulanma, plan yap.”
- “Hocanın hangi şairi sevdiğini bul, yazılıya onu yaz.”
- “Paragrafı değil, hocanın ruhunu çöz.”
- “Her cevaba biraz ‘sanat’ kelimesi serpiştir, not artar.”
Bir forumdaş anlatmıştı:
> “Hocam Namık Kemal’i çok seviyordu, ben de ‘Namık Kemal’in vatan aşkı bugünkü gençliğe örnek olmalıdır’ dedim. Hoca gözyaşı döktü, ben 85 aldım.”
Yani bazen yüksek not, bilgiyle değil, duygusal stratejiyle alınır.
Erkek forumdaşların analiz gücü burada parlıyor: Hedef belli, yol mantıklı, sonuç tatlı.
Kadın forumdaşların empatik başarı formülü
Kadın forumdaşlar ise bu konuda ustadır: Metnin ruhunu hisseder, yazarın niyetini koklar, karakterin psikolojisini çözer.
Bir forumdaş şöyle yazmıştı:
> “Sait Faik yalnızdı, çünkü çevresi onu anlamamıştı. Ama ben anladım.”
> Hoca da bunu okuyunca anlamış: “Seninle gurur duydum, 95.”
Kadın forumdaşların farkı, edebiyatı sadece sınav değil, ruh egzersizi olarak görmeleridir. Onlar için geçme notu 50 değil; 50, duygusal minimumdur.
Yani “Hocam, ben bu şiiri hissettim” diyebilen biri zaten geçmiş sayılır.
Sınav değil, tiyatro: Yazılıda rol yapmak sanattır
Bazı öğrenciler yazılıya oyuncu gibi girer.
Kimi “edebiyat savaşçısı” modunda, kimi “romantik şair” kimliğinde.
Birisi her paragrafın sonunda “Sanat toplum içindir.” der; bir diğeri “Sanat sanat içindir.”
Hoca hangisini seviyorsa, işte orada kurtuluş vardır.
Provokatif soru:
> “Gerçekten 50 almak mı zor, yoksa hocanın estetik beğenisini tutturmak mı?”
Çünkü bazen 49 alırsın ama hoca seni sever; bazen 80 alırsın, hoca “ruhsuz yazmışsın” der.
Kader, kalem ve kırmızı kalem üçgeni…
Edebiyatla ilişkimiz: Âşık mı olduk, travma mı yaşadık?
Birçok kişi için edebiyat dersi, ilk “duygusal kırılma” anıdır.
O kadar duygusal yazarsın ki, hoca “konudan sapmışsın” yazar.
Ya da sen gayet düz mantıkla yazarsın, hoca “duygusu eksik” der.
Yani ya fazla hisli olursun ya hissiz… Ortası 50’dir.
Forumdaşlardan biri şöyle yazmıştı:
> “Ben 49 aldım ama hocam ‘Sen potansiyelsin’ dedi. Üç gün ağladım, sonra 70 verdiler.”
> Bu ülkenin eğitim sistemi değil, drama bölümü resmen.
Edebiyat geçme notu 50 değil, 51 olmalı diyenlere selam
Bazı forumdaşlar diyor ki: “50 az, 51 olmalı ki anlamı olsun.”
Aslında bu mantıklı: Çünkü 50, “kıl payı yaşamak” gibi bir şey.
Edebiyatta yaşamak değil, hissetmek önemli. 51 demek, bir duygunun karşılığı.
Ama 49.5 alıp kalmak da var ya… İşte o, “yazarın trajedisini bizzat yaşamak.”
Sonuç: Edebiyat sadece ders değil, hayatın parodisi
Edebiyat geçme notu 50 olabilir ama asıl sınav, hayatın kendisidir.
Şiir gibi bir yazılı yazsan da, sistem sana düz cümleyle “geçemedin” diyebilir.
Yani 50 almak bir sayıdır, ama o sayıya giden yol—dramatik, komik, ironik ve forumluk malzemedir.
Peki siz kaçla geçtiniz, nasıl geçtiniz?
Şimdi sahne sizde forumdaşlar:
- En düşük edebiyat notunuz kaçtı ve hâlâ hatırlıyor musunuz?
- “Yazar burada ne demek istemiş?” sorusuna verdiğiniz en yaratıcı cevabı paylaşır mısınız?
- Hiç “Hocam, ben bunu hissettim” deyip sınavdan geçtiğiniz oldu mu?
- Erkek forumdaşlar: Stratejik plan işe yaradı mı?
- Kadın forumdaşlar: Empatiniz sizi kurtardı mı?
Gelin bu başlıkta edebiyatın gerçek yüzünü, mizahla karışık bir terapiye dönüştürelim.
Belki de edebiyat geçme notu 50 değildir… Belki de hayata geçme notu 50’dir.