Toy ne demek edebiyatta ?

Dusun

New member
Toy Ne Demek Edebiyat'ta? Bir Hikâye Üzerinden Anlayalım...

Herkese merhaba,

Bugün sizlere, belki de çoğumuzun daha önce karşılaştığı ama tam anlamıyla ne olduğunu düşündüğü, düşündüğünde ise her zaman bir eksiklik hissettiği bir terimi anlatmak istiyorum: Toy.

Bunu bir kelime olarak öğrenmek kolay; ancak içindeki derin anlamı anlamak bazen zordur. Benim anlatmak istediğim, bu kelimenin arkasındaki duygusal ve edebi yük… Bu yazıyı bir hikaye üzerinden ele almak istiyorum. Şimdi, sevgili forumdaşlarım, dikkatle dinleyin. Bir süre sonra, hikayenin içinde kaybolacaksınız. Hadi başlayalım.

Toyluğun Ne Olduğunu Anlatan Bir Hikaye: Erkek ve Kadın Bir Araya Gelirse...

Bir zamanlar, küçük bir kasabada Efe ve Derya adında iki eski arkadaş vardı. Aralarındaki ilişki, çocukluktan beri dostlukla şekillenmişti. Efe, kasabanın en akıllı ve çözüm odaklı adamlarından biriydi. Her zaman bir sorunu çözme şekli vardı. Mantıklıydı, soğukkanlıydı. Her şeyin bir yolu ve çözümü olduğunu düşünür, duygusallığa çok fazla yer vermezdi.

Derya ise tam tersiydi. Efe'nin aksine, kalbini önceleyen bir insandı. İnsanları anlamak, onların içinde kaybolmak, duygularını çözmek onun için bir ihtiyaçtı. Her meseleye empatik bir yaklaşım sergiler, olaylara duygusal boyuttan bakar, başkalarının hissiyatına göre kararlar alırdı.

Bir gün, kasabaya gelen bir yaz gecesinde Efe ve Derya uzun bir yürüyüşe çıktılar. Kasaba sokakları sıcaktı, sararmış yapraklar usulca yere düşüyordu. Derya'nın yüzündeki hafif melankoli, geceyle birleşince çok daha belirgin hale gelmişti.

"Bugün çok garip bir şey düşündüm," dedi Derya, sessizliği bozan ilk cümlesiyle. "Sanki her şey yarım kalmış gibi."

Efe, başını hafifçe sallayarak, "Yarım kalmış? Hangi konuda?" diye sordu.

Derya, Efe'nin çözüm arayışıyla her zaman bir adım gerisinde kalırdı, ama yine de bu kadar yoğun bir hisse neyin sebep olduğunu açıklamak istiyordu. "İnsanlar bazen kendilerini toy hissediyorlar. Yani, duygusal anlamda... Yarım kalmış hissediyorlar."

Efe, anlamadığı bir bakışla Derya'ya bakarken, "Toy? Ne demek o?" dedi.

Derya biraz duraksayarak cevap verdi: "Toy, yani bir şeyin başında olmak, fakat sonunu getiremeyen. Ya da daha da derinleşelim, bir insanın hayata dair bilgisi, tecrübesi yetersizken dünyayı anlamaya çalışması. Hem erkekler hem de kadınlar için toy olmanın farklı anlamları vardır."

Efe, biraz daha ilgilenmeye başlamıştı. Çünkü her zaman mantıkla hareket eden biri olarak, Derya'nın söylediklerinde bir şeylerin eksik olduğunu hissediyordu.

"Tam olarak ne demek istediğini anlıyorum," dedi Efe, bir süre sonra. "Bize, erkeklere toy demek, genellikle bir çözüme ulaşıp sorunu hemen çözme arzusunu belirtir. Ama bazen, duyguları anlamadan, iç dünyasına inmeye çalışmadan, sadece çözüm odaklı olursak, daha derin bir şeyleri kaçırıyoruz. Kadınlar ise, duygusal zekâlarıyla, her şeyin arkasında daha büyük bir anlam ararlar. Yani, çözüm bulmak değil, anlamak peşindedirler."

Derya gülümsedi, başını hafifçe eğdi ve devam etti: "Aynen, Efe. Duygusal zeka, erkeklerin dünyasında daha az yer bulur. Ama duygulara dair o boşluk, insana toy olma hissi verir. İnsan ilişkilerini, hayatta karşılaşılan zorlukları, başkalarının gözünden görmek, aslında tam da o noktada önemli. Toyluk da burada devreye girer."

Efe, bir an sessiz kaldı. Anlatılanların derinliği içinde kaybolmuştu. Derya, insanın hayatına dair birçok küçük, ama derin anlam bulabildiği anlardan birini yaşıyordu. İşte, bu anlardan biri, belki de çoğumuzun hayatında bir yerde "toy" hissettiğimiz andır. Yani, olgunlaşmadığımız, derinleşmediğimiz, gerçekten anlamadığımız anlar.

Sonunda Anladılar: Toy Olmanın İki Yolu...

Efe, düşündü ve sonunda başını sallayarak bir cümle kurdu: "Toy olmak, aslında hayata doğru bakmayı bilmemek değil. Belki de, bazen hayatı bir bütün olarak görmek için daha fazla zaman harcamamız gerektiğidir."

Derya gözlerini kapadı ve içten bir gülümseme belirdi. "Evet," dedi. "Toy olmak, hayatın farklı boyutlarını görmek, kendini keşfetmek için bir yolculuktur. O yolculuk başladığında, her şeyin nasıl tamamlanacağını anlamaya başlarsınız."

Efe, Derya'nın söylediklerini düşündü. Gerçekten, bazen çözüme giden yolda sadece strateji yetmezdi; empati de gerekirdi. Ve her iki taraf da, "toy" olduklarında birbirlerinden çok şey öğrenebileceklerini fark ettiler. Toyluk, bazen insanın duygularını keşfetmekle, bazen ise olayların mantıklı yönlerini anlamakla tamamlanır.

Efe ve Derya'nın bu sohbeti, belki de kasaba halkına çok şey anlatacaktı. Çünkü herkes, bir noktada "toy" hissetmişti; bu, insan olmanın bir parçasıydı.

Şimdi, forumdaşlarım, ben bu yazıyı sizinle paylaşırken, siz de bir düşünün. Hayatınızda en son ne zaman "toy" hissettiniz? Belki de, her birimizin "toy" olduğu anlar vardır. Ve belki de, o anlarda duygusal bir keşfe çıkmak, hayatı daha derin bir şekilde anlamamıza olanak tanır.

Hikayeyi okumak sizi nereye götürdü? Yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyorum.
 
Üst