Öztrak, “Bu davet, şirket idaresinden gelseydi seve seve katılır, seri üretim bandından inecek birinci aracı da ayakta alkışlardık. Lakin Erdoğan ve şürekâsı, bu özel teşebbüsün gerçekleştirdiği özel projeyi siyasi bir gösteriye dönüştürme uğraşı arasında” dedi.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, partisinin genel merkezinde; MYK gündemiyle ilgili basın toplantısı yaptı. Gündeme ait bahisler hakkında açıklama yapan Öztrak, Merkez İdare Heyeti toplantılarının devam ettiğini belirtti ve şunları söylemiş oldu:
Bugün Heyetimizin gündeminde; karakışa girerken giderek ağırlaşan, ‘Gıda teminatı ve açlık riski,’ iktisada hükümetin her gün yaptığı müdahalelerin, rekabetçi piyasa düzeneğini çalışamaz hale getirmesi, dışarıda ekonomik iklim bizim üzere ekonomiler için bozulurken, seçimleri kaybedeceğini bakılırsan Hükümetin, dışarıdan gelebilecek bir zıt dalgaya karşı, iktisatta kalan son tahkimatı da, koltuğunu muhafaza uğruna, dehşet ve panik ortasında yiyip bitirmesi ve son olarak; seçimi kaybedeceğini anlayan Erdoğan’ın yeni algı operasyonlarıyla gündem karartma uğraşları vardı.
Bu vahim gelişmelerin mümkün sonuçlarını ve bu meseleleri seçimden daha sonra süratle aşmak için yapılması gerekenleri kapsamlı bir biçimde ele aldık.
Katıra, ‘baban kim’ diye sormuşlar. ‘Aygır at dayımdır’ demiş. Beşerler âleminde de kimileri geçmişinden utanır, sıkılır. Utandığı için de ya geçmişi çarpıtır. Ya da bukalemun misali renkten renge girerek, geçmişinden kurtulmaya çalışır. Türkiye’de de geçmişinden kaçmak için sık sık elbise değiştiren siyasetçilerin başında Erdoğan gelmektedir.
Tarih: Bundan 20 yıl evvel, 17 Mayıs 2003’te ne diyor Erdoğan? ’Milli Görüş elbisesini dışarıda bıraktık’ İşte o gün bu gündür Erdoğan’ın ne ulusallığı kaldı, ne de kendine ilişkin bir görüşü. Bu manşetlerin atıldığı o devirlerde ABD Dışişleri Bakanı Neo-con niyetin önde gelen isimlerinden Rice, ABD Gazete Editörleri Derneği üyelerine yaptığı konuşmada; ‘Elimizde Türkiye örneği var. Bence bunlar Ortadoğu için umut olmalı. bu biçimdece, daha ölçülü siyasi güçleri bulup İslam ile demokrasi içinde yanlışsız alaka kurabilen her ikisine de hizmet eden kurumları oluşturabilen bütün insanlara hoşgörülü bir demokratik süreç ortaya çıkabilir’ diyordu.
Erdoğan, CIA ’in masalarında yazılan, ‘Ilımlı Müslüman’, ‘Ilımlı İslam’ senaryolarının baş aktörüydü. Daha Başbakan bile değilken, ‘Partimiz ölçülü Müslümanların ortak bedellerini temsil etmektedir’ diye, konuşuyordu. Sonunda Erdoğan, ‘İslam’ı güncelleme’ noktasına kadar geldi. daha sonra da tabanından gelen yansılarla çark etti. bir daha elbise değiştirdi. Anlaşılan şimdilerde birileri Erdoğan’a yeni bir elbise dikme eforu ortasında. Ağzından; ‘Muhafazakâr devrimcilik’ üzere bir laf hiç düşmüyor. Muhafazakârlık kim? Devrimcilik kim? Erdoğan kim? Muhafazakârlık ismi üstünde… Koruma etmek, korumaktır… Allah aşkına! 20 yılda Erdoğan, neyi koruma etti. Bu ülkenin derelerini, ormanlarını dağını, taşını rantçıya, yandaşa peşkeş çektiniz. Çocuklarımızın, torunlarımızın hakkını doların yeşili için talan ettiniz. Koruma falan etmediniz.
Beytülmali devletin Hazinesini mi koruma ettiniz? Kayınpeder, damat bir oldunuz. Seçimlerde uydurma istikrar havası basmak için Merkez Bankası kasasındaki 128 milyar doları buhar ettiniz. Damat, ‘At izi it izine karıştı’ dedi çekti gitti. Artık de damadın yakın arkadaşını Bakan yaptınız. İhracatçının dövizlerine el koyup art kapıdan satmaya devam ediyorsunuz. Son 10 ayda, şu ana kadar satılan dövizlerin, 118 milyar doları bulduğu söyleniyor. Uydurma istikrar havası için yaktığınız rezervlerin toplamı 250 milyar dolara dayandı. Milletin atadan, dededen kalan malını mülkünü mü, koruma ettiniz? Ona da hayır! Atadan dededen kalan ne var ise hepsini 63 milyar dolara sattınız. Türk Telekom, Petrol Ofisi, yem fabrikaları, şeker fabrikaları ve daha nicesi… Hepsi satıldı. Bu ülkenin en stratejik tesislerinden birisini, Tank Palet Fabrikasını, Katar ordusuna ücretsiz verdiniz peşkeş çektiniz. Ordumuzun kozmik odasını bile koruyamadınız. FETÖ’cü yargıçların kirli ellerine bıraktınız. Ulusal ordumuzun sırları sayenizde öbür karargâhların ellerine geçti. Tarihimizi, kültürel mirasımızı mı koruma ettiniz? Hayır! Etmediniz. İstanbul’a ihanet ettiniz.
Şu fotoğrafa bir bakın. Ağızlarından muhafazakârlık düşmeyenlerin ecdadın emanetine yandaşa rant için, doların yeşili için hiç çekinmeden nasıl ihanet ettiklerini görün. Bu mudur sizin muhafazakârlığınız? Bu mudur sizin yerliliğiniz, milliliğiniz? Bu milletin iffetli analarına küfreden densizlere ceza yerine, ihaleler yağdırdınız. Milletimiz ülkeyi yönetenlerin öz evlatlarına, ‘Evdeki dolarları sıfırla’ talimatı verdiklerini sizin devrinizde duydu, işitti. Bakan çocuklarının meskenlerinden çıkan çifter çifter kasaları, para sayma makinelerini, milletimiz sizin devrinizde gördü. Kendi günahlarına, öz evlatlarını ortak eden siyasi babalara, milletimiz bu vakitte şahit oldu. Siz, bu ülkede, ortak aile kıymetlerimizi, ortak ahlaki kıymetlerimizi bitirdiniz. Siz hangi muhafazakârlıktan kelam ediyorsunuz? Bunların muhafazakârlıktan anladığı dolarları toplayıp ABD’de Muhammed Ali’nin çiftliğine ve Manhattan’da gökdelenlere yatırmaktır.
Mahir Ünal’a reaksiyon: Bu kelamlar Erdoğan’ı da bağlar
Devrimcilik sorununa gelirsek… kimi vakit bir karelik fotoğraf bin sayfalık kelama bedeldir. Muhafazakârlığı doların yeşiliyle sonlu olanın devrimciliği de olsa olsa Soros’un renkli devrimciliği olur. Allah aşkına! Şu fotoğrafa bir bakın… Boğazında balıkçı yaka kazak. İsviçre Alplerinde, Davos’un otel odalarında, Soros’un masasında yanında rüşvetten aklanmamış makaracı eski Bakanı… Sevsinler sizin devrimciliğinizi… Bu toprakların görüp yaşadığı en büyük ihtilal, Cumhuriyet ve onun devrimleridir. Lakin AK Parti’nin önde gelen siyasetçileri hala Cumhuriyetle, Cumhuriyet devrimleriyle arbedeli. Küme Başkanvekiliniz Yetenekli Ünal’ın; ‘Maalesef bir kültür ihtilali olarak Cumhuriyet, bizim lügatimizi, alfabemizi, lisanımızı, hâsılı bütün düşünmemizi yok etmiştir’ kelamlarını, nereye koyalım? Hangi devrimciliğe dâhil edeceğiz. Teamüllere bakılırsa, parti Genel Liderinin, parti Sözcüsünün, Küme Başkanvekillerinin kelamları, partiyi bağlar. Bu kelamlar Erdoğan’ı da bağlar. Erdoğan çıksın, bu kelamların neresinde olduğunu millete bir söyleyiversin. Bu, sizin ve partinizin resmi görüşü müdür?
Cumhuriyetimizin kazanımlarıyla sıkıntıları olanlar, devrimci olamaz. Olsa olsa, ihtilallerin kazanımlarını yok etmek isteyen, bozguncular ve karşı-devrimciler olur. tekrar soruyoruz; küme başkanvekiliniz Uzman Ünal’ın kelamları, Erdoğan’ın ve partisinin resmi görüşü müdür? Bu soruya kaçamaksız, net cevap bekliyoruz.
‘Tüketici enflasyonunda dünya beşincisi olduk’
Geçtiğimiz yılın eylül ayında, Nasreddin Hoca’nın borç ödeme fıkrasına emsal bir safsatayı, ekonomik model diyerek tedavüle sürdüler. Faiz düşecek, Türk lirası bedel kaybedecek, ihracat, ithalatı katlayacak, rezervler dolup taşacak, Türk lirası kıymetlenecek, enflasyon da düşecekti. Pekala, ne oldu? O gün bugündür, ulusal paramızın bedeli pul oldu. Türk lirası dolar karşısında en çok kıymet yitiren para ünitesi oldu. Enflasyon milletimizi ezdi, milletimizi hayat pahalılığına mahkûm etti. İş ahlakını bozdu bu kifayetsizler, milletimizi, enflasyon canavarının dişlerine teslim ettiler. Kuzeyimizde büyük bir savaş var. Savaşın olduğu Ukrayna’da enflasyon yüzde 25, Ukrayna’yı işgal eden Rusya’da enflasyon yüzde 14. Bizde ise yüzde 84. TÜİK ’in tüm makyajlarına karşın, tüketici enflasyonunda dünya beşincisi olduk. Bunların olacağını aklı başında tüm ekonomistlerimiz söylemiş oldu. ‘Yapmayın, etmeyin’ diye, uyardı. Pekala, Erdoğan ne yaptı? Kendisini uyaran ekonomistlerin ne mandacılığını bıraktı, ne de tetikçiliğini. Geçtiğimiz günlerde uydurdukları safsatayı doğrulatmak ve parlatmak için dünyanın farklı yerlerinden Türkiye’ye 18 ekonomist getirdiler. Türkiye’ye getirdikleri Amerikalı bir profesör ülkesine döner dönmez demeç vermiş. Türkiye’de uçuşa geçen enflasyonun denetim altına alınabilmesi için Erdoğan’a IMF’ye gitmesini tavsiye ettiğini söylemiş. Ne demişler: ‘Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.’
‘İş insanını hayırsız evlat, siyasetçiyi ise kuru inat batırır.’ Erdoğan’ın ‘Faiz sebep, enflasyon netice’ inadı kendini aslına bakarsanız batırdı da olan milletimize oldu. İşte tüm dünyada besin enflasyonu süratle geriliyor. Bizde ise hem çok yüksek birebir vakitte hala artıyor. Birleşmiş Milletler datalarına göre dünyada 12 aylık besin enflasyonu yüzde 5,5. Bizde, yüzde 93. Dünyadakinin 17 katı. Bu da TÜİK ’in makyajlı rakamlarıyla…
Birleşik Kamu-İş’in araştırmasına bakılırsa son bir yılda besin enflasyonu yüzde 178. Ucube rejimin ucube sisteminde, vatandaşlarımız pazarda tezgâha markette raflara yaklaşamaz hale geldi. Millete yapılan tüm bu zulmün bilerek, isteyerek, taammüden yapıldığını da Nebati Bakan çıktı, itiraf etti. Halbuki uyguladıkları siyasetlerin millete acı vereceğini çok güzel biliyorlarmış. Artık biz de soruyoruz: Bilerek, isteyerek milletimize niye azap ettiniz? niye zulmettiniz? Elinize ne geçti?
‘Ayçiçeği çiftçisinin mevt fermanı yazıldı tarlasına da asıldı’
Milletimiz son bir yılda nitekim epeyce büyük acılar çekti. Ve önümüzde aşılması gereken uzun bir kara kış var… Bu kış ocakta bir tas çorba kaynatmak bir daha hiç kolay olmayacak. Üreticilerimizin, çiftçilerimizin üretim maliyetleri şahlanmış gidiyor. TÜİK ’in bilgilerine bakılırsa son bir yılda gübre yüzde 238, mazot yüzde 226, hayvan yemleri yüzde 147, ziraî ilaçlar yüzde 106 artırım gördü. Ziraî Girdi Fiyat Endeksi’ndeki yıllık artış ise yüzde 135’in üzerine çıktı. Bu, bu fiyatlar serisinin rekoru… Çiftçilerimiz tarlasını bu maliyetlerle nasıl ekecek? Bir traktör deposunu doldurmanın maliyeti bir yılda 880 liradan 3 bin 172 liraya çıkmış. Çiftçi bırak tarlasını sürmeyi tarlaya gidip çizik atamıyor. Çiftçiye bu girdi artışlarını telafi edecek, yanlışsız dürüst dayanak lazım… Lakin veren yok. Tarım Kanunu’nun 21. Hususuna bakılırsa ulusal Gelirin en az yüzde 1’i kadar ziraî takviye vermek, hükümetin yasal bakılırsavi… Hükümetin deklare ettiğı Orta Vadeli Programa nazaran bu yıl beklenen ulusal gelir 13 trilyon 429 milyar lira. Yani çiftçiye en az, 134 milyar lira dayanak verilmeliydi. Pekala, birinci 9 ayda ne kadar ziraî dayanak verdiler? 30 milyar lira. 134 milyar lira nere, 30 milyar lira nere? Yalnızca bu yıl çiftçimizin 104 milyar liralık takviyesini iç ettiler. Ancak Erdoğan hala 30 milyar dayanak vermekle övünüyor.
Bu hükümet çiftçilerimizi, sadece dayanaklarına çökerek cezalandırmıyor. Bir de ithalat sopasıyla dövüyor. Elin çiftçisini abat, bizim çiftçimizi ise berbat ediyor. İşte en son yağlık ayçiçeği tohumu ithalatında gümrük vergisi yüzde 27’den, yüzde 5’e düşürüldü. Bu son darbeyle çiftçinin elinin emeği göz bakılırsa göre bir daha iç edildi. Ayçiçeği çiftçisinin vefat fermanı yazıldı tarlasına da asıldı.
‘Mahkeme kadıya mülk değil’
Sadece çiftçilerimiz değil besici de, süt üreticisi de, bir türlü belini doğrultamıyor. Bugün bir markete gidin, bir karton süt 20 liranın üstünde. Lakin süt üreticisi hala hakkını alamıyor. Tabi kuzuyu kurda, kümesi tilkiye emanet ederseniz sonuç bu olur. Ulusal Süt Konseyi’nin başındaki isim çiftçi değil, endüstrici. Bu işin Avrupa’daki standardı da, bizim üreticilerimizin talebi de çiğ süt – yem paritesinin 1,5 olmasıdır. Yani üretici bir kilo sütü satacak. Karşılığında 1,5 kilo yem alabilecek. Üretici lakin bu biçimde ayakta kalır. Çiğ sütte fiyat 8,5 lira. 50 kuruş destekleme primiyle birlikte 9 lira. Süt yemi fiyatı ise bugün 7 lira. Pariteye nazaran çiğ sütün olması geren fiyatı en az 10,5 lira. bu biçimde yapılacak muhakkaktır. Ya yem maliyetlerini düşüreceksiniz. Ya da süt üreticisine dayanağı artıracaksınız. İşte bugün bu yapılmadığı için, süt veren inekler kesite gidiyor. Kapımızda da büyük bir süt ve süt eserleri krizi bekliyor. Bugün, masaya bir bardak süt, bir dilim peynir, bir kaşık tereyağı koymak ‘mesele’ haline geldiyse niçini işte bu yanlışlarda aranmalıdır.
Sadece süt üreticilerimiz değil et üreten besicilerimiz de perişan. Yem maliyetleri et üreticisinin de canını yakıyor. Artık çıkmışlar TMO’dan besicilere 5 bin 200 liradan arpa satacaklarını müjde diye pazarlamaya kalkıyorlar. Ancak besicilerimiz yapılanın göz boyama olduğunun farkında. Taşıması, hamaliyesi ve öteki masraflarıyla birlikte arpanın kendilerine 5 bin 800 liraya mal olacağını bunun da esasen piyasadaki fiyata yakın bir fiyat olduğunu dağın fare doğurduğunu söylüyorlar. Bundan 6 yıl evvel besicimiz aldığı dayanakla hayvanını 20 gün besleyebilirken bugün hükümetin ‘Artırdık’ dediği dayanak parasıyla lakin 6 gün besleyebiliyor. Görünen o ki bu kış da vatandaşlarımız bu hükümet elinde kilosu 150 liraya dayanan kıymadan iki çimdik almaya 120 liralık fiyatıyla peynire uzaktan bakmaya devam edecek. Lakin mahkeme kadıya mülk değil, bu hoş ülke de kimsenin babasının malı değil. Artık dehşet duvarları yıkıldı.
‘Acımızı satın alıyorlar, bu biçimde alıştırdılar’
Sivas’ta bir yurttaşımız, bayan bir çiftçi, Fadime Hanım Genel Liderimize: ‘Bu sene gübremi alamadım, 60 liradan aldığım gübre 600 lira oldu. Geçinemiyorum köyümde süt bulamıyorum, tereyağı bulamıyorum. Yumurta bile bulamıyorum. Köydekiler hayvanlarını besleyemedikleri için sattı’ diye feryat etti. Ve Saraya şu biçimde seslendi: ‘Ben aç yatarken sen nasıl tok yatıyorsun Tayyip Abi? bu biçimde şey olur mu?’ Bir ülkede vicdanı olan bir idare var ise bu biçimde zulüm şüphesiz olmaz.
Çünkü ‘Zulüm mülkü zevale sürükler’ İşte bu vicdansız, zalim nizam, Soma’da 8 yıldır adalet arayan şehit madencimizin eşini; ‘Biz eşlerimizi kaybettik çabucak ‘para vereceğiz’ dediler. Acımızı satın alıyorlar, bu biçimde alıştırdılar. Bu bizi o denli yaralıyor ki… Biz adaleti istiyoruz. ‘Adaleti hür bırakın’ diye konuşturan tertiptir. Amasralı şehit madencinin babasına, ‘Benim çocuğum katliamla öldü. Bu kaza değil. Önlem alacaksın ki kaza olmayacak’ diye isyan ettiren nizamdır. Adaleti korumak, hakkı korumaktır. Hakkı korumak, halkı korumaktır. Amasra’daki facianın çabucak akabinde, Cumhuriyet Halk Partisi seferber oldu. Genel Liderimiz, Genel Lider Yardımcılarımız, Küme Başkanvekillerimiz, Milletvekillerimiz, Bayan ve Gençlik kollarımız Amasra’ya gittiler. Madenci ailelerimizin acılarına ortak oldular. Facianın çabucak akabinde bölgeye giden CHP heyetinin başındaki Genel Lider Yardımcımız Ahmet Akın’ın hazırladığı rapor, şu ana kadar olan biteni epey net biçimde ortaya koyuyor.
Rapor kapsamlı bir rapor ancak ben bu raporda yer alan bir bilgiye bilhassa dikkatinizi çekmek istiyorum. Amasra’daki madende Çalışma ve Toplumsal Güvenlik Bakanlığı’nın İş Teftiş Şurası Başkanlığı tarafınca 4 Ekim 2022 ile 11 Ekim 2022 tarihleri içinde yani faciadan sırf birkaç gün evvel, kontrol yapıldığı tabir ediliyor. Lakin faciadan hemilk evvel yapılan bu kontrolle ilgili kimse kamuoyuna bilgi vermiyor. Bu kontrolde hangi eksik ya da yanılgılar tespit edildi? Emekçiler göz bakılırsa bakılırsa gaza mı atıldı? Bunun karşılığını derhal bekliyoruz.
‘Bankalar istese de kredi veremiyor’
Para siyaseti ile makro ihtiyati siyasetler birbirinin ikamesi değil, birbirinin tamamlayıcısıdır. Para siyasetinin temel gayesi, fiyat istikrarını sağlamaktır. Makro ihtiyati siyasetlerin temel maksadı ise, finansal istikrarı sağlamaktır. Para siyaseti kendi işini yapamazsa, makro ihtiyati siyasetler da para siyasetine ikame edilirse, yalnızca fiyat istikrarı değil, finansal istikrar da tehlikeye düşer. Tıpkı bugün ülkemizde olduğu üzere. Bugün ülkemizde; ne döviz piyasasında, ne kredi piyasasında ne mevduat piyasasında ne tahvil piyasasında istikrar ve istikrar kaldı.
Güya tabela faizi yüzde 10,5. Lakin piyasa faizi bunun iki, üç kat üzerinde. Krediye erişim büyük sorun. İş insanları iş yapacak kredi bulamıyor. Kamunun müdahalesi ve mali baskınlığıyla karşı karşıyayız. Bugün hangi iş insanı hangi tüccar yüzde 10,5’la kredi çekebiliyor? Bankalar istese de kredi veremiyor. Kredi veremeyen bankalar, mevduat da toplamak istemiyor. Bankaların elindeki paraya da idari müdahalelerle kamu el koyuyor. Bu da tahvil piyasasının aktifliğini bozuyor.
‘Şartlar ne olursa olsun ümitsizliğe hiç yer yok’
Döviz piyasasındaki istikrar esasen bozuk… Hem Kur Muhafazalı Mevduat uygulaması birebir vakitte Merkez Bankası’ndaki emanet rezervlerin, art kapıdan satışı döviz piyasasını bozdu. Merkez Bankası’nın net rezervleri, eksi 56 milyar 399 milyon dolar. ‘Merkez Bankası kasasında, tek sent kalmadı’ diyebilmek için bile 56 milyar 399 milyon dolara gereksinim var. Yurtiçi yerleşiklerin döviz talebini kısmak için getirdikleri kur muhafazalı mevduatın hazineye 7 aylık maliyeti 85 milyar lira.
Bu da yalnızca Hazine kasasından. Bir o kadar da Merkez Bankası kasasından çıkan faiz var. Orta Vadeli Programa göre bu yıl, ortalama dolar kuru 16 lira 62 kuruş. Gelecek yıl ise 21 lira 52 kuruş. bu biçimde bakarsak, Dolar, Türk Lirası karşısında, 2023’de yüzde 29,5 paha kazanacak. Faiz şu anda yüzde 10,5. Kasım’da yüzde 9’a ineceğini ve seçime kadar yüzde 9’da tutulacağını artık hepimiz biliyoruz. Bu durumda Kur Muhafazalı Mevduattan, Hazine ve Merkez Bankası’na binecek yük 20,5 puan. Yani mevcut 1 trilyon 400 milyar liralık Kur Muhafazalı Mevduat Stokuyla, kamuya binecek yük 296 milyar lira. Bunun 142 milyar lirası Hazine’nin sırtına geriye kalanı da Merkez Bankasının sırtına. Pekala, 2023 bütçesinde kur muhafazalı mevduat için Hazine’nin ayırdığı ödenek ne kadar? Yalnızca 25 milyar lira. Yani mümkün yükün altıda biri… Bu; 2023 bütçesinin gerçeklikten ne kadar kopuk, tutarsız ve samimiyetsiz olduğunu göstermeye kâfi de artar bile…
Dışarıda kara bulutlar toplanırken bu maharetsiz Saray idaresi; gereksinimimiz olacak tüm ekonomik tahkimatları, koltukta kalmak umuduyla sorumsuzca kullanıyor, tüketiyor. Kendisinden daha sonra gelecek iktidara hiç bir esneklik, hiç bir hareket alanı bırakmamaya çalışıyor. Bu bezirgânlar giderayak kazanın tabanını kazıyor. Açıkça uyarıyoruz: Ekonomimiz rastgele bir aykırı dalgaya karşı hiç bir vakit olmadığı kadar savunmasız durumdadır. Milletin Masasında bir ortaya gelen altı partinin iktisat kurmayları, bir evvelki biroldukça krizde yaptıkları üzere Türkiye’yi içine düşürüldüğü bu çukurdan çekip çıkaracak programı, reçeteyi bir arada yazıyor. Kurallar ne olursa olsun ümitsizliğe hiç yer yok…
‘Artık karanlığı daima birlikte yırtıp atma dönemidir’
Bu seçim demokratlar ile otokratlar içinde olacak. Demokrasimize kasteden otokrat ve onun kullanışlı aparatları, seçim sürecinde türlü kumpaslara tevessül edecektir. Ümitsizlik, karamsarlık yaymaya çalışacaktır. Ancak hiç kimse şunu unutmasın: Bu ülke geçmişte de birçok badireler atlattı. Artık bir daha atlatacaktır. Artık karanlığı daima birlikte yırtıp atma periyodudur. Kendi içimizde de tüm komşularımızla da huzur ortasında yaşama devridir. Ekmeği, aşı, işi daima birlikte büyütme devridir. Aşımızı, ekmeğimizi hakça paylaşma devridir. Türkiye, sırtına tüneyen, Türkiye’nin sırtına tünediği için kendini dev sanan cüceleri sırtından attığı gün, medeniyet ve refah yolunda dev adımlarla koşmaya başlayacaktır. Bizim bundan hiç kuşkumuz yok. Davetimiz milletimize. Katılın bize…
‘Biz Erdoğan’ın korkusunu ve telaşını anlıyoruz’
Öztrak, açıklamalarının akabinde gazetecilerin sorularını yanıtladı. CHP Genel Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı ile ilgili soru üzerine Öztrak, “Bu yorumu birinci yapan Erdoğan. Biz Erdoğan’ın korkusunu ve telaşını anlıyoruz lakin biraz daha sabredecek. Kendisi de milletimizle birlikte tıpkı anda altı parti genel liderinin ağzından 13. Cumhurbaşkanı’nın ismini duyacak” dedi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın anayasa değişikliği ile ilgili referandum daveti için de Öztrak, “Ne referandumu? Biz bir kanun teklifi vermişiz. Açık. Bayanların giysisi kuşamı üzerinden ellerini çekmeye razılarsa, öbür hesaplar peşinde koşmaya çalışmıyorlarsa kanun teklifimizi desteklesinler. Referandumla milleti yormasınlar. Yahu bunlar hakikaten samimiyse, çakma Orban’lığa soyunmasın. Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalkmasınlar. Azıcık yerli ve ulusal olsunlar” dedi.
TSK’nın kimyasal silah kullandığı tezi ile ilgili soruya “CHP’nin sözcüsü olarak bu hususa ait partimizin görüşünü, bir evvelki basın toplantımızda deklare ettim. Anlaşılan bu soruyu gönderenler beni takip etmemişler” karşılığını verdi.
TOGG YANITI
CHP Genel Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve UYGUN Parti Genel Lideri Meral Akşener’in TOGG arabası ile ilgili 29 Ekim’de yapılacak merasime davet edildiği savı için de şunları söylemiş oldu:
TOGG, Türkiye’nin mobilite teknolojilerinde kelam sahibi bir ülke olabilmesi için yanlışsız vakitte yola çıkmış, hepimizi gururlandıran bir özel kesim teşebbüsüdür. Gerçek yapılan her projenin destekçisi olduğumuzu söylemiştik. Bu davet, şirket idaresinden gelseydi seve seve katılır, seri üretim bandından inecek birinci aracı da ayakta alkışlardık. Lakin Erdoğan ve şürekâsı, bu özel teşebbüsün gerçekleştirdiği özel projeyi siyasi bir gösteriye dönüştürme uğraşı ortasında. Davetin saraydan gelmesi, bakanlığı güya özel bir şirketin kurumsal ünitesi üzere davranması bu örnek projeyi siyasallaştırmaktan diğer bir şey değildir. İktidar bu yaklaşımı ile en büyük ziyanı da özel kesim teşebbüsü olan TOGG’a vermektedir. Bu sebeplerle davete, Sayın Genel Liderimizin katılmayacağını, lakin en kısa müddette TOGG’u yerinde ziyaret edeceğini kamuoyuna duyurur, TOGG’a başarılı bir lansman dileriz.
Yatırım tavsiyesi içermez.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, partisinin genel merkezinde; MYK gündemiyle ilgili basın toplantısı yaptı. Gündeme ait bahisler hakkında açıklama yapan Öztrak, Merkez İdare Heyeti toplantılarının devam ettiğini belirtti ve şunları söylemiş oldu:
Bugün Heyetimizin gündeminde; karakışa girerken giderek ağırlaşan, ‘Gıda teminatı ve açlık riski,’ iktisada hükümetin her gün yaptığı müdahalelerin, rekabetçi piyasa düzeneğini çalışamaz hale getirmesi, dışarıda ekonomik iklim bizim üzere ekonomiler için bozulurken, seçimleri kaybedeceğini bakılırsan Hükümetin, dışarıdan gelebilecek bir zıt dalgaya karşı, iktisatta kalan son tahkimatı da, koltuğunu muhafaza uğruna, dehşet ve panik ortasında yiyip bitirmesi ve son olarak; seçimi kaybedeceğini anlayan Erdoğan’ın yeni algı operasyonlarıyla gündem karartma uğraşları vardı.
Bu vahim gelişmelerin mümkün sonuçlarını ve bu meseleleri seçimden daha sonra süratle aşmak için yapılması gerekenleri kapsamlı bir biçimde ele aldık.
Katıra, ‘baban kim’ diye sormuşlar. ‘Aygır at dayımdır’ demiş. Beşerler âleminde de kimileri geçmişinden utanır, sıkılır. Utandığı için de ya geçmişi çarpıtır. Ya da bukalemun misali renkten renge girerek, geçmişinden kurtulmaya çalışır. Türkiye’de de geçmişinden kaçmak için sık sık elbise değiştiren siyasetçilerin başında Erdoğan gelmektedir.
Tarih: Bundan 20 yıl evvel, 17 Mayıs 2003’te ne diyor Erdoğan? ’Milli Görüş elbisesini dışarıda bıraktık’ İşte o gün bu gündür Erdoğan’ın ne ulusallığı kaldı, ne de kendine ilişkin bir görüşü. Bu manşetlerin atıldığı o devirlerde ABD Dışişleri Bakanı Neo-con niyetin önde gelen isimlerinden Rice, ABD Gazete Editörleri Derneği üyelerine yaptığı konuşmada; ‘Elimizde Türkiye örneği var. Bence bunlar Ortadoğu için umut olmalı. bu biçimdece, daha ölçülü siyasi güçleri bulup İslam ile demokrasi içinde yanlışsız alaka kurabilen her ikisine de hizmet eden kurumları oluşturabilen bütün insanlara hoşgörülü bir demokratik süreç ortaya çıkabilir’ diyordu.
Erdoğan, CIA ’in masalarında yazılan, ‘Ilımlı Müslüman’, ‘Ilımlı İslam’ senaryolarının baş aktörüydü. Daha Başbakan bile değilken, ‘Partimiz ölçülü Müslümanların ortak bedellerini temsil etmektedir’ diye, konuşuyordu. Sonunda Erdoğan, ‘İslam’ı güncelleme’ noktasına kadar geldi. daha sonra da tabanından gelen yansılarla çark etti. bir daha elbise değiştirdi. Anlaşılan şimdilerde birileri Erdoğan’a yeni bir elbise dikme eforu ortasında. Ağzından; ‘Muhafazakâr devrimcilik’ üzere bir laf hiç düşmüyor. Muhafazakârlık kim? Devrimcilik kim? Erdoğan kim? Muhafazakârlık ismi üstünde… Koruma etmek, korumaktır… Allah aşkına! 20 yılda Erdoğan, neyi koruma etti. Bu ülkenin derelerini, ormanlarını dağını, taşını rantçıya, yandaşa peşkeş çektiniz. Çocuklarımızın, torunlarımızın hakkını doların yeşili için talan ettiniz. Koruma falan etmediniz.
Beytülmali devletin Hazinesini mi koruma ettiniz? Kayınpeder, damat bir oldunuz. Seçimlerde uydurma istikrar havası basmak için Merkez Bankası kasasındaki 128 milyar doları buhar ettiniz. Damat, ‘At izi it izine karıştı’ dedi çekti gitti. Artık de damadın yakın arkadaşını Bakan yaptınız. İhracatçının dövizlerine el koyup art kapıdan satmaya devam ediyorsunuz. Son 10 ayda, şu ana kadar satılan dövizlerin, 118 milyar doları bulduğu söyleniyor. Uydurma istikrar havası için yaktığınız rezervlerin toplamı 250 milyar dolara dayandı. Milletin atadan, dededen kalan malını mülkünü mü, koruma ettiniz? Ona da hayır! Atadan dededen kalan ne var ise hepsini 63 milyar dolara sattınız. Türk Telekom, Petrol Ofisi, yem fabrikaları, şeker fabrikaları ve daha nicesi… Hepsi satıldı. Bu ülkenin en stratejik tesislerinden birisini, Tank Palet Fabrikasını, Katar ordusuna ücretsiz verdiniz peşkeş çektiniz. Ordumuzun kozmik odasını bile koruyamadınız. FETÖ’cü yargıçların kirli ellerine bıraktınız. Ulusal ordumuzun sırları sayenizde öbür karargâhların ellerine geçti. Tarihimizi, kültürel mirasımızı mı koruma ettiniz? Hayır! Etmediniz. İstanbul’a ihanet ettiniz.
Şu fotoğrafa bir bakın. Ağızlarından muhafazakârlık düşmeyenlerin ecdadın emanetine yandaşa rant için, doların yeşili için hiç çekinmeden nasıl ihanet ettiklerini görün. Bu mudur sizin muhafazakârlığınız? Bu mudur sizin yerliliğiniz, milliliğiniz? Bu milletin iffetli analarına küfreden densizlere ceza yerine, ihaleler yağdırdınız. Milletimiz ülkeyi yönetenlerin öz evlatlarına, ‘Evdeki dolarları sıfırla’ talimatı verdiklerini sizin devrinizde duydu, işitti. Bakan çocuklarının meskenlerinden çıkan çifter çifter kasaları, para sayma makinelerini, milletimiz sizin devrinizde gördü. Kendi günahlarına, öz evlatlarını ortak eden siyasi babalara, milletimiz bu vakitte şahit oldu. Siz, bu ülkede, ortak aile kıymetlerimizi, ortak ahlaki kıymetlerimizi bitirdiniz. Siz hangi muhafazakârlıktan kelam ediyorsunuz? Bunların muhafazakârlıktan anladığı dolarları toplayıp ABD’de Muhammed Ali’nin çiftliğine ve Manhattan’da gökdelenlere yatırmaktır.
Mahir Ünal’a reaksiyon: Bu kelamlar Erdoğan’ı da bağlar
Devrimcilik sorununa gelirsek… kimi vakit bir karelik fotoğraf bin sayfalık kelama bedeldir. Muhafazakârlığı doların yeşiliyle sonlu olanın devrimciliği de olsa olsa Soros’un renkli devrimciliği olur. Allah aşkına! Şu fotoğrafa bir bakın… Boğazında balıkçı yaka kazak. İsviçre Alplerinde, Davos’un otel odalarında, Soros’un masasında yanında rüşvetten aklanmamış makaracı eski Bakanı… Sevsinler sizin devrimciliğinizi… Bu toprakların görüp yaşadığı en büyük ihtilal, Cumhuriyet ve onun devrimleridir. Lakin AK Parti’nin önde gelen siyasetçileri hala Cumhuriyetle, Cumhuriyet devrimleriyle arbedeli. Küme Başkanvekiliniz Yetenekli Ünal’ın; ‘Maalesef bir kültür ihtilali olarak Cumhuriyet, bizim lügatimizi, alfabemizi, lisanımızı, hâsılı bütün düşünmemizi yok etmiştir’ kelamlarını, nereye koyalım? Hangi devrimciliğe dâhil edeceğiz. Teamüllere bakılırsa, parti Genel Liderinin, parti Sözcüsünün, Küme Başkanvekillerinin kelamları, partiyi bağlar. Bu kelamlar Erdoğan’ı da bağlar. Erdoğan çıksın, bu kelamların neresinde olduğunu millete bir söyleyiversin. Bu, sizin ve partinizin resmi görüşü müdür?
Cumhuriyetimizin kazanımlarıyla sıkıntıları olanlar, devrimci olamaz. Olsa olsa, ihtilallerin kazanımlarını yok etmek isteyen, bozguncular ve karşı-devrimciler olur. tekrar soruyoruz; küme başkanvekiliniz Uzman Ünal’ın kelamları, Erdoğan’ın ve partisinin resmi görüşü müdür? Bu soruya kaçamaksız, net cevap bekliyoruz.
‘Tüketici enflasyonunda dünya beşincisi olduk’
Geçtiğimiz yılın eylül ayında, Nasreddin Hoca’nın borç ödeme fıkrasına emsal bir safsatayı, ekonomik model diyerek tedavüle sürdüler. Faiz düşecek, Türk lirası bedel kaybedecek, ihracat, ithalatı katlayacak, rezervler dolup taşacak, Türk lirası kıymetlenecek, enflasyon da düşecekti. Pekala, ne oldu? O gün bugündür, ulusal paramızın bedeli pul oldu. Türk lirası dolar karşısında en çok kıymet yitiren para ünitesi oldu. Enflasyon milletimizi ezdi, milletimizi hayat pahalılığına mahkûm etti. İş ahlakını bozdu bu kifayetsizler, milletimizi, enflasyon canavarının dişlerine teslim ettiler. Kuzeyimizde büyük bir savaş var. Savaşın olduğu Ukrayna’da enflasyon yüzde 25, Ukrayna’yı işgal eden Rusya’da enflasyon yüzde 14. Bizde ise yüzde 84. TÜİK ’in tüm makyajlarına karşın, tüketici enflasyonunda dünya beşincisi olduk. Bunların olacağını aklı başında tüm ekonomistlerimiz söylemiş oldu. ‘Yapmayın, etmeyin’ diye, uyardı. Pekala, Erdoğan ne yaptı? Kendisini uyaran ekonomistlerin ne mandacılığını bıraktı, ne de tetikçiliğini. Geçtiğimiz günlerde uydurdukları safsatayı doğrulatmak ve parlatmak için dünyanın farklı yerlerinden Türkiye’ye 18 ekonomist getirdiler. Türkiye’ye getirdikleri Amerikalı bir profesör ülkesine döner dönmez demeç vermiş. Türkiye’de uçuşa geçen enflasyonun denetim altına alınabilmesi için Erdoğan’a IMF’ye gitmesini tavsiye ettiğini söylemiş. Ne demişler: ‘Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.’
‘İş insanını hayırsız evlat, siyasetçiyi ise kuru inat batırır.’ Erdoğan’ın ‘Faiz sebep, enflasyon netice’ inadı kendini aslına bakarsanız batırdı da olan milletimize oldu. İşte tüm dünyada besin enflasyonu süratle geriliyor. Bizde ise hem çok yüksek birebir vakitte hala artıyor. Birleşmiş Milletler datalarına göre dünyada 12 aylık besin enflasyonu yüzde 5,5. Bizde, yüzde 93. Dünyadakinin 17 katı. Bu da TÜİK ’in makyajlı rakamlarıyla…
Birleşik Kamu-İş’in araştırmasına bakılırsa son bir yılda besin enflasyonu yüzde 178. Ucube rejimin ucube sisteminde, vatandaşlarımız pazarda tezgâha markette raflara yaklaşamaz hale geldi. Millete yapılan tüm bu zulmün bilerek, isteyerek, taammüden yapıldığını da Nebati Bakan çıktı, itiraf etti. Halbuki uyguladıkları siyasetlerin millete acı vereceğini çok güzel biliyorlarmış. Artık biz de soruyoruz: Bilerek, isteyerek milletimize niye azap ettiniz? niye zulmettiniz? Elinize ne geçti?
‘Ayçiçeği çiftçisinin mevt fermanı yazıldı tarlasına da asıldı’
Milletimiz son bir yılda nitekim epeyce büyük acılar çekti. Ve önümüzde aşılması gereken uzun bir kara kış var… Bu kış ocakta bir tas çorba kaynatmak bir daha hiç kolay olmayacak. Üreticilerimizin, çiftçilerimizin üretim maliyetleri şahlanmış gidiyor. TÜİK ’in bilgilerine bakılırsa son bir yılda gübre yüzde 238, mazot yüzde 226, hayvan yemleri yüzde 147, ziraî ilaçlar yüzde 106 artırım gördü. Ziraî Girdi Fiyat Endeksi’ndeki yıllık artış ise yüzde 135’in üzerine çıktı. Bu, bu fiyatlar serisinin rekoru… Çiftçilerimiz tarlasını bu maliyetlerle nasıl ekecek? Bir traktör deposunu doldurmanın maliyeti bir yılda 880 liradan 3 bin 172 liraya çıkmış. Çiftçi bırak tarlasını sürmeyi tarlaya gidip çizik atamıyor. Çiftçiye bu girdi artışlarını telafi edecek, yanlışsız dürüst dayanak lazım… Lakin veren yok. Tarım Kanunu’nun 21. Hususuna bakılırsa ulusal Gelirin en az yüzde 1’i kadar ziraî takviye vermek, hükümetin yasal bakılırsavi… Hükümetin deklare ettiğı Orta Vadeli Programa nazaran bu yıl beklenen ulusal gelir 13 trilyon 429 milyar lira. Yani çiftçiye en az, 134 milyar lira dayanak verilmeliydi. Pekala, birinci 9 ayda ne kadar ziraî dayanak verdiler? 30 milyar lira. 134 milyar lira nere, 30 milyar lira nere? Yalnızca bu yıl çiftçimizin 104 milyar liralık takviyesini iç ettiler. Ancak Erdoğan hala 30 milyar dayanak vermekle övünüyor.
Bu hükümet çiftçilerimizi, sadece dayanaklarına çökerek cezalandırmıyor. Bir de ithalat sopasıyla dövüyor. Elin çiftçisini abat, bizim çiftçimizi ise berbat ediyor. İşte en son yağlık ayçiçeği tohumu ithalatında gümrük vergisi yüzde 27’den, yüzde 5’e düşürüldü. Bu son darbeyle çiftçinin elinin emeği göz bakılırsa göre bir daha iç edildi. Ayçiçeği çiftçisinin vefat fermanı yazıldı tarlasına da asıldı.
‘Mahkeme kadıya mülk değil’
Sadece çiftçilerimiz değil besici de, süt üreticisi de, bir türlü belini doğrultamıyor. Bugün bir markete gidin, bir karton süt 20 liranın üstünde. Lakin süt üreticisi hala hakkını alamıyor. Tabi kuzuyu kurda, kümesi tilkiye emanet ederseniz sonuç bu olur. Ulusal Süt Konseyi’nin başındaki isim çiftçi değil, endüstrici. Bu işin Avrupa’daki standardı da, bizim üreticilerimizin talebi de çiğ süt – yem paritesinin 1,5 olmasıdır. Yani üretici bir kilo sütü satacak. Karşılığında 1,5 kilo yem alabilecek. Üretici lakin bu biçimde ayakta kalır. Çiğ sütte fiyat 8,5 lira. 50 kuruş destekleme primiyle birlikte 9 lira. Süt yemi fiyatı ise bugün 7 lira. Pariteye nazaran çiğ sütün olması geren fiyatı en az 10,5 lira. bu biçimde yapılacak muhakkaktır. Ya yem maliyetlerini düşüreceksiniz. Ya da süt üreticisine dayanağı artıracaksınız. İşte bugün bu yapılmadığı için, süt veren inekler kesite gidiyor. Kapımızda da büyük bir süt ve süt eserleri krizi bekliyor. Bugün, masaya bir bardak süt, bir dilim peynir, bir kaşık tereyağı koymak ‘mesele’ haline geldiyse niçini işte bu yanlışlarda aranmalıdır.
Sadece süt üreticilerimiz değil et üreten besicilerimiz de perişan. Yem maliyetleri et üreticisinin de canını yakıyor. Artık çıkmışlar TMO’dan besicilere 5 bin 200 liradan arpa satacaklarını müjde diye pazarlamaya kalkıyorlar. Ancak besicilerimiz yapılanın göz boyama olduğunun farkında. Taşıması, hamaliyesi ve öteki masraflarıyla birlikte arpanın kendilerine 5 bin 800 liraya mal olacağını bunun da esasen piyasadaki fiyata yakın bir fiyat olduğunu dağın fare doğurduğunu söylüyorlar. Bundan 6 yıl evvel besicimiz aldığı dayanakla hayvanını 20 gün besleyebilirken bugün hükümetin ‘Artırdık’ dediği dayanak parasıyla lakin 6 gün besleyebiliyor. Görünen o ki bu kış da vatandaşlarımız bu hükümet elinde kilosu 150 liraya dayanan kıymadan iki çimdik almaya 120 liralık fiyatıyla peynire uzaktan bakmaya devam edecek. Lakin mahkeme kadıya mülk değil, bu hoş ülke de kimsenin babasının malı değil. Artık dehşet duvarları yıkıldı.
‘Acımızı satın alıyorlar, bu biçimde alıştırdılar’
Sivas’ta bir yurttaşımız, bayan bir çiftçi, Fadime Hanım Genel Liderimize: ‘Bu sene gübremi alamadım, 60 liradan aldığım gübre 600 lira oldu. Geçinemiyorum köyümde süt bulamıyorum, tereyağı bulamıyorum. Yumurta bile bulamıyorum. Köydekiler hayvanlarını besleyemedikleri için sattı’ diye feryat etti. Ve Saraya şu biçimde seslendi: ‘Ben aç yatarken sen nasıl tok yatıyorsun Tayyip Abi? bu biçimde şey olur mu?’ Bir ülkede vicdanı olan bir idare var ise bu biçimde zulüm şüphesiz olmaz.
Çünkü ‘Zulüm mülkü zevale sürükler’ İşte bu vicdansız, zalim nizam, Soma’da 8 yıldır adalet arayan şehit madencimizin eşini; ‘Biz eşlerimizi kaybettik çabucak ‘para vereceğiz’ dediler. Acımızı satın alıyorlar, bu biçimde alıştırdılar. Bu bizi o denli yaralıyor ki… Biz adaleti istiyoruz. ‘Adaleti hür bırakın’ diye konuşturan tertiptir. Amasralı şehit madencinin babasına, ‘Benim çocuğum katliamla öldü. Bu kaza değil. Önlem alacaksın ki kaza olmayacak’ diye isyan ettiren nizamdır. Adaleti korumak, hakkı korumaktır. Hakkı korumak, halkı korumaktır. Amasra’daki facianın çabucak akabinde, Cumhuriyet Halk Partisi seferber oldu. Genel Liderimiz, Genel Lider Yardımcılarımız, Küme Başkanvekillerimiz, Milletvekillerimiz, Bayan ve Gençlik kollarımız Amasra’ya gittiler. Madenci ailelerimizin acılarına ortak oldular. Facianın çabucak akabinde bölgeye giden CHP heyetinin başındaki Genel Lider Yardımcımız Ahmet Akın’ın hazırladığı rapor, şu ana kadar olan biteni epey net biçimde ortaya koyuyor.
Rapor kapsamlı bir rapor ancak ben bu raporda yer alan bir bilgiye bilhassa dikkatinizi çekmek istiyorum. Amasra’daki madende Çalışma ve Toplumsal Güvenlik Bakanlığı’nın İş Teftiş Şurası Başkanlığı tarafınca 4 Ekim 2022 ile 11 Ekim 2022 tarihleri içinde yani faciadan sırf birkaç gün evvel, kontrol yapıldığı tabir ediliyor. Lakin faciadan hemilk evvel yapılan bu kontrolle ilgili kimse kamuoyuna bilgi vermiyor. Bu kontrolde hangi eksik ya da yanılgılar tespit edildi? Emekçiler göz bakılırsa bakılırsa gaza mı atıldı? Bunun karşılığını derhal bekliyoruz.
‘Bankalar istese de kredi veremiyor’
Para siyaseti ile makro ihtiyati siyasetler birbirinin ikamesi değil, birbirinin tamamlayıcısıdır. Para siyasetinin temel gayesi, fiyat istikrarını sağlamaktır. Makro ihtiyati siyasetlerin temel maksadı ise, finansal istikrarı sağlamaktır. Para siyaseti kendi işini yapamazsa, makro ihtiyati siyasetler da para siyasetine ikame edilirse, yalnızca fiyat istikrarı değil, finansal istikrar da tehlikeye düşer. Tıpkı bugün ülkemizde olduğu üzere. Bugün ülkemizde; ne döviz piyasasında, ne kredi piyasasında ne mevduat piyasasında ne tahvil piyasasında istikrar ve istikrar kaldı.
Güya tabela faizi yüzde 10,5. Lakin piyasa faizi bunun iki, üç kat üzerinde. Krediye erişim büyük sorun. İş insanları iş yapacak kredi bulamıyor. Kamunun müdahalesi ve mali baskınlığıyla karşı karşıyayız. Bugün hangi iş insanı hangi tüccar yüzde 10,5’la kredi çekebiliyor? Bankalar istese de kredi veremiyor. Kredi veremeyen bankalar, mevduat da toplamak istemiyor. Bankaların elindeki paraya da idari müdahalelerle kamu el koyuyor. Bu da tahvil piyasasının aktifliğini bozuyor.
‘Şartlar ne olursa olsun ümitsizliğe hiç yer yok’
Döviz piyasasındaki istikrar esasen bozuk… Hem Kur Muhafazalı Mevduat uygulaması birebir vakitte Merkez Bankası’ndaki emanet rezervlerin, art kapıdan satışı döviz piyasasını bozdu. Merkez Bankası’nın net rezervleri, eksi 56 milyar 399 milyon dolar. ‘Merkez Bankası kasasında, tek sent kalmadı’ diyebilmek için bile 56 milyar 399 milyon dolara gereksinim var. Yurtiçi yerleşiklerin döviz talebini kısmak için getirdikleri kur muhafazalı mevduatın hazineye 7 aylık maliyeti 85 milyar lira.
Bu da yalnızca Hazine kasasından. Bir o kadar da Merkez Bankası kasasından çıkan faiz var. Orta Vadeli Programa göre bu yıl, ortalama dolar kuru 16 lira 62 kuruş. Gelecek yıl ise 21 lira 52 kuruş. bu biçimde bakarsak, Dolar, Türk Lirası karşısında, 2023’de yüzde 29,5 paha kazanacak. Faiz şu anda yüzde 10,5. Kasım’da yüzde 9’a ineceğini ve seçime kadar yüzde 9’da tutulacağını artık hepimiz biliyoruz. Bu durumda Kur Muhafazalı Mevduattan, Hazine ve Merkez Bankası’na binecek yük 20,5 puan. Yani mevcut 1 trilyon 400 milyar liralık Kur Muhafazalı Mevduat Stokuyla, kamuya binecek yük 296 milyar lira. Bunun 142 milyar lirası Hazine’nin sırtına geriye kalanı da Merkez Bankasının sırtına. Pekala, 2023 bütçesinde kur muhafazalı mevduat için Hazine’nin ayırdığı ödenek ne kadar? Yalnızca 25 milyar lira. Yani mümkün yükün altıda biri… Bu; 2023 bütçesinin gerçeklikten ne kadar kopuk, tutarsız ve samimiyetsiz olduğunu göstermeye kâfi de artar bile…
Dışarıda kara bulutlar toplanırken bu maharetsiz Saray idaresi; gereksinimimiz olacak tüm ekonomik tahkimatları, koltukta kalmak umuduyla sorumsuzca kullanıyor, tüketiyor. Kendisinden daha sonra gelecek iktidara hiç bir esneklik, hiç bir hareket alanı bırakmamaya çalışıyor. Bu bezirgânlar giderayak kazanın tabanını kazıyor. Açıkça uyarıyoruz: Ekonomimiz rastgele bir aykırı dalgaya karşı hiç bir vakit olmadığı kadar savunmasız durumdadır. Milletin Masasında bir ortaya gelen altı partinin iktisat kurmayları, bir evvelki biroldukça krizde yaptıkları üzere Türkiye’yi içine düşürüldüğü bu çukurdan çekip çıkaracak programı, reçeteyi bir arada yazıyor. Kurallar ne olursa olsun ümitsizliğe hiç yer yok…
‘Artık karanlığı daima birlikte yırtıp atma dönemidir’
Bu seçim demokratlar ile otokratlar içinde olacak. Demokrasimize kasteden otokrat ve onun kullanışlı aparatları, seçim sürecinde türlü kumpaslara tevessül edecektir. Ümitsizlik, karamsarlık yaymaya çalışacaktır. Ancak hiç kimse şunu unutmasın: Bu ülke geçmişte de birçok badireler atlattı. Artık bir daha atlatacaktır. Artık karanlığı daima birlikte yırtıp atma periyodudur. Kendi içimizde de tüm komşularımızla da huzur ortasında yaşama devridir. Ekmeği, aşı, işi daima birlikte büyütme devridir. Aşımızı, ekmeğimizi hakça paylaşma devridir. Türkiye, sırtına tüneyen, Türkiye’nin sırtına tünediği için kendini dev sanan cüceleri sırtından attığı gün, medeniyet ve refah yolunda dev adımlarla koşmaya başlayacaktır. Bizim bundan hiç kuşkumuz yok. Davetimiz milletimize. Katılın bize…
‘Biz Erdoğan’ın korkusunu ve telaşını anlıyoruz’
Öztrak, açıklamalarının akabinde gazetecilerin sorularını yanıtladı. CHP Genel Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı ile ilgili soru üzerine Öztrak, “Bu yorumu birinci yapan Erdoğan. Biz Erdoğan’ın korkusunu ve telaşını anlıyoruz lakin biraz daha sabredecek. Kendisi de milletimizle birlikte tıpkı anda altı parti genel liderinin ağzından 13. Cumhurbaşkanı’nın ismini duyacak” dedi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın anayasa değişikliği ile ilgili referandum daveti için de Öztrak, “Ne referandumu? Biz bir kanun teklifi vermişiz. Açık. Bayanların giysisi kuşamı üzerinden ellerini çekmeye razılarsa, öbür hesaplar peşinde koşmaya çalışmıyorlarsa kanun teklifimizi desteklesinler. Referandumla milleti yormasınlar. Yahu bunlar hakikaten samimiyse, çakma Orban’lığa soyunmasın. Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalkmasınlar. Azıcık yerli ve ulusal olsunlar” dedi.
TSK’nın kimyasal silah kullandığı tezi ile ilgili soruya “CHP’nin sözcüsü olarak bu hususa ait partimizin görüşünü, bir evvelki basın toplantımızda deklare ettim. Anlaşılan bu soruyu gönderenler beni takip etmemişler” karşılığını verdi.
TOGG YANITI
CHP Genel Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve UYGUN Parti Genel Lideri Meral Akşener’in TOGG arabası ile ilgili 29 Ekim’de yapılacak merasime davet edildiği savı için de şunları söylemiş oldu:
TOGG, Türkiye’nin mobilite teknolojilerinde kelam sahibi bir ülke olabilmesi için yanlışsız vakitte yola çıkmış, hepimizi gururlandıran bir özel kesim teşebbüsüdür. Gerçek yapılan her projenin destekçisi olduğumuzu söylemiştik. Bu davet, şirket idaresinden gelseydi seve seve katılır, seri üretim bandından inecek birinci aracı da ayakta alkışlardık. Lakin Erdoğan ve şürekâsı, bu özel teşebbüsün gerçekleştirdiği özel projeyi siyasi bir gösteriye dönüştürme uğraşı ortasında. Davetin saraydan gelmesi, bakanlığı güya özel bir şirketin kurumsal ünitesi üzere davranması bu örnek projeyi siyasallaştırmaktan diğer bir şey değildir. İktidar bu yaklaşımı ile en büyük ziyanı da özel kesim teşebbüsü olan TOGG’a vermektedir. Bu sebeplerle davete, Sayın Genel Liderimizin katılmayacağını, lakin en kısa müddette TOGG’u yerinde ziyaret edeceğini kamuoyuna duyurur, TOGG’a başarılı bir lansman dileriz.
Yatırım tavsiyesi içermez.